Pazar, Haziran 24, 2012

Pabucumun Board Marker'ı



Yıllar yıllar önceydi. 
Kara kara önlüklerimizle, okulun bahçesinde "köşe kapmaca" oynadığımız zamanlardı.
Hani 0,5-0,7 üstten basmalı kalemlerin yeni çıktığı zamanlar, hah işte...


O zamanlarda, tebeşirlerimiz ve kara tahtalarımız vardı bizim. 
Her ne kadar kara tahtalar sonradan yeşillendiyse de, gönlümüzdeki yeri hiç değişmedi.

Özledim ben  tebeşiri, 
Tebeşirle yazı yazmayı, resim yapmayı, tahtaya gereksiz çizgiler çizmeyi,
Yazılmış tahtayı silmeyi filan... Özledim hakikaten !
Daha tozlu ama daha keyifliydi.


Aslında, tebeşir sadece yazı yazmak için kullanılmazdı o devirlerde. 
İnsanlığın hizmetine sunulmuş birçok görevi vardı.


Mesela;


**Bir cephaneydi kimi zaman. 
Derste arka sırada oturanlara söz geçiremeyen öğretmenlerin, tahtaya yazı yazdıkları sırada, aniden sınıfa dönüp, ellerindeki tebeşiri arka tarafa fırlatma çabaları takdire şayandı. Kırkından sonra azanı nasıl teneşir paklıyorsa, sınıfın içinde azanı da haliyle tebeşir paklar hipotezinden yola çıkarak uygulanan bu davranış, öğretmenlerimizin kötü nişancı olması sebebiyle genellikle "ıska" ile sonlanırdı.


**Bazen dersi asmak için bir bahaneydi. 
Teneffüste tebeşir savaşı yapıldığı için, derse tebeşir kalmazdı. Haliyle öğretmen içimizden birini ya müdür odasına ya da yan sınıfa tebeşir almaya gönderirdi. Bu görev, öğrenci tarafından olabildiğine yavaş, yaylana yaylana gerçekleştirilen bir görevdi. Görev tamamlanana kadar zavallı öğretmenimiz mikroskobik tebeşir parçacıklarıyla idare etmek zorunda kalırdı.


**Bazı yan etkileri de vardı elbette. 
Tahtaya yaklaşık 30 derece açıyla sürtüldüğünde çıkardığı metalik ses yüzünden dayak yiyenler vardı mesela.     "cıyyyttttttttttttt" 
Tüyleri diken diken eden, dişleri kamaştıran, Azer Bülbül titreyişinin ardından, Bülent Ersoy kükreyişine neden olan o metalik ses. Auuuuvv çok sertti !


**Tahta silgisini sınıfın ortasında iki elin arasına alıp hızla vurmak gibi bir misyonu vardı mesela bazı arkadaşların.     "paaaffffffffffff" 
O anda ortalığı kaplayan tebeşir tozu bulutunun arasından, adeta küllerinden yeniden doğardı, anka kuşu misali... Karizmaydı, ellerine sağlıktı.


**Bazı öğretmelerimizin değer skalasıydı. 
"Ben sizin için bu kadar tebeşir tozu yutuyorum, hala kıymet bilmiyorsunuz" gibi gibi..
Fedakarlık ölçeğiydi bir nevi.


Güzeldi, masumdu, bizdendi ne bileyim işte...


Şimdilerde ise adına "board marker" denilen, mürekkepli kalemimsiler aldı tebeşirlerin yerini. 
Bir türlü ısınamadığım, yazarken hissettiğim o kesif alkol kokusu ile beni yazı yazmaktan soğutan, ergonomik bulmadığım nesneler...


puufff...

Tebeşirin tozuyla büyüdük biz. Batak oynarken maça kozuyla, Keloğlan'ın yap-bozuyla, çevirmeli fotoğraf makinelerinin 36'lık pozuyla büyüdük... 


Velhasıl kelam, sevmiyorum seni "board marker". Babanı da sevmezdim zaten !
Mürekkep kutuna geri dönüp, bana tebeşirimi geri verir misin lütfen !..










Pazartesi, Haziran 18, 2012

Doğuştan

Olmuyor anacım..
İstediğin kadar kas kendini ama olmayınca olmuyor.
Yetenek bahşedilmemiş demek ki..
Doğustan yani birşeyler.
İster sus susabildiğin kadar, lal ol,
İster ıkın, bağır, çağır, yırt bir tarafını ama nafile..
Beceriksizsin işte. Başka söze ne hacet.
Ya da gerizekalı..
Artık hangisini kabul buyurursan...