Pazartesi, Eylül 16, 2013

Yaşamak-Ölmek


İnsan doğar doğmaz "yaşamaya" başlamıyor. Yaşamak'tan kastım nefes alıp vermek değil elbette. Yaşamak; görmek, farkına varmak, hissedebilmek, kendini ifade edebilmek, anlamak, anlaşılmak, anlaşıldığını hissetmek, sevmek, sevilmek, sevildiğini hissetmek, toplumun bir parçası olmak, toplumsal sorumluluğunun farkına varmak, kendinin farkına varmak, hiç olmazsa bir tane deniz yıldızını kaldırıp suya atabilmek, başkalarının da yaşayabilmesi için mücadele etmek, sosyal yerinin farkına varıp, ona göre davranmak, içindeki çocuk kelimelerini haykırabilmek safça, gülmek, güldürmek, mutlu olmak, mutlu etmek, huzur vermek, huzurlu olmak, heveslenmek, hedef seçmek, hedefin için yorulmak vs...

Yaşamak kelimesinin içini o kadar çok şeyle doldurabilirim ki...

Ne zaman yaşamaya başlar bir insan?
Büyüyünce mi? Olgunlaşınca mı?
Birisiyle birlikteyken mi yaşar?
Yoksa asıl yaşamak, yalnızlık mıdır?
Ne zaman büyür bir insan, ne zaman olgunlaşır?
İçindeki kelimelerin çocuk kaldığının ne zaman farkına varır?

Çocuk kelimelerini büyütmek ister insan, söylemek ister.
Ama "yaşayamazsa" söyleyemez ki. Kelimeleri tıkar boğazını, içinde büyümeye çalışır ama nafile. İçeriden ya da dışarıdan bir sürü engellemelerle karşılaşır yine. Olmaz velhasıl. Söyleyemez, kendini ifade edemez ve aslında zaten yaşamıyor olduğunun farkına varır. Nokta!

İşte o zaman ölmeye başlar. Ölmek'ten kastım, nefes alıp vermenin durması değildir. Ölmek; zaten yaşayamayan bir ruhun, yaşamıyor olduğunun farkına varmasıdır. Beden, nefes alıp vermeye devam eder ama ruh ölmeye başlamıştır.

Hatta belki de çoktan ölmüştür..

İpek/16.09.2013